The KaRaTe Kid
Vizyondaki 80'ler nostaljisi bu hafta da
The Karate Kid ile devam ediyor. Film, tahmin edilebileceği gibi, aynı isimli 80'ler
filminin bir yeniden çevrimi. Yapımcılar ve yönetmen, filmde çok temel
bazı tercihlerde değişiklik yapmayı seçmişler. Örneğin, ilk filmdeki
taşınma, New Jersey'dan California'ya iken burada, anne - oğulumuz
Detroit'ten Çin'e taşınıyorlar. Haliyle, sözkonusu dövüş sporu da Karate
olmaktan çıkıp Kung-fu olarak filmde yeralıyor. Yalnız filmin ismini
ilginç bir tercihle Karate Kid olarak bırakmışlar. Muhtemelen, isim
değişikliğinin gişe potansiyelinde olumsuz anlamda bir oynama yapmasını
önlemek istemişler. Anne karakterinin Karate ile Kung-fu'yu karıştırması
da işin bahanesi olup çıkıvermiş...
Öyküye kısaca dönersek,
anne- oğulumuz Detroit'ten kalkıp Çin'e taşınıyorlar. Oğlan yani Dre,
okulun güzel kızının yanında görülünce, okulun sert oğlanı ve
arkadaşlarından dayak yiyor. Çocuklar Dre'yi sıkıştırmayı sürekli hale
getirince Dre de Kung-fu öğrenmeye karar veriyor. Bu konudaki hocası ise
sakin apartman görevlisi Han oluyor. Öykü zaten biliniyor. Aynı zamanda
da oldukça klişe. Yönetmen Harald Zwart da bunun fazlasıyla farkında ve
seyircinin dikkatini toplayabilmek için değişik numaralar deniyor. Bu
konuda, Çin'in egzotik ve masalsı görüntüleri kendisine fazlasıyla
yerdımcı oluyor. Başarılı mekan seçimleri, pek çok sahnenin öyküden
kaynaklanan klişeliğinin önüne geçmeyi başarıyor.
Film, tıpkı ilk
filmde olduğu gibi bilindik anlamdaki bir başarı öyküsü ve klasik bir
spor filmi şeklinde gelişiyor. Dre, Kung-fu öğrenmeye başlıyor ve adım
adım sonda gerçekleşecek Kung-fu turnuvasına hazırlanıyoruz. Bu anlamda,
öykü gelişimi olarak, az evvel söylediğimiz klişeliğin dışına çıkacak
herhangi bir durum yok. Herşey, ilk aklınıza gelecek şekilde, en klişe
halleriyle filmin içinde yer alıyorlar. İlk film, kendi içinde, bugünden
bakınca döneminin tüm özelliklerini taşıyan, tam bir 80'ler filmiydi ve
atmosfer olarak hayli başarılıydı. Ancak bu film, bu anlamda o derece
başarılı değil. Elbette, kapitalizmin gelişen değeri Çin'i , bugünkü
görünümüyle yansıtışı, ordaki değişimi gösterişiyle, filmin bir anlamda
dönemine ait bir hava yakaladığı da iddia edilebilir ancak bu tip şeyler
filmde, ilk filme göre çok kısıtlı boyutlarda kalıyorlar.
Dövüş
sahneleri, ilk filmde olduğu gibi filmin bütününe dağılan gereksiz bir
şiddet gösterisi gibi değil. Aksine uzakdoğu dövüş sporlarının
barışçıllığı ve sadece kendini savunmaya yönelik olduğu vurgulanıyor.
Genel yapı olarak, başroldeki karakterlerin de yaşları itibarıyla bu
film, ilkine göre hitap ettiği çoğunluğun yaş ortalamasını biraz daha
düşürüyor. Malum, kahramanımız ilk filme göre daha küçük, sadece 12
yaşında. Bu da düşünüldüğünde yerli - yersiz bir şiddet gösterisi
içerisine girilmiyor oluşu bir artı puan şüphesiz.
Aslında filmle
ilgili söylenebilecek uzun uzadıya pek fazla şey de yok. İlk filmin
söylediğimiz ufak müdaheleler dışında tam anlamıyla bir tekrarı. Bu
bağlamda, ilkini görmüş 80'ler kuşağı ergenleri, bugünlerin orta yaş
grubunun görmesini gerektirecek bir neden yok. Zaten temel olarak filmi,
bugünün çocuklarına tanıtmak hedeflenmiş gibi. Ya da bir diğer deyişle
bu 80'ler kuşağı ergenlerinin, çocuklarını ellerinden tutup salonlara
götürmeleri... Oyunculuk anlamında Jackie Chan, alışılmışın dışında bir
sakinlikle oynadığı Han karakterinde başarılı. Annede Taraji P. Henson
ve tabii başrolde Jaden Smith filme birşeyler katabilmeyi beceriyorlar.
Film, bence biraz da uzun süresine de karşın genel olarak eğlenceli bir
şekilde akıyor. Dolayısıyla görmek isteyenlerin ciddi anlamda
yaşayacakları bir hayal kırıklığı sözkonusu değil...
Kimler İzlemeli:- Karate Kid'i özleyen ve her şartta onu bu farklılaşmış haliyle görmek isteyenler
- Karate Kid'le tanışmak isteyen genç kuşaklar...